CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNDE ADAYLIK
(SON KISIMDAN)
Tam metin için referans: Anayasa Hukuku Dergisi, C. II, S. 4, Legal Yay., ss. 199-264.
Tam sayfa okumak için, linke tıklayınız:
http://files.flipsnack.net/iframehtml5/embed.html?hash=ft30r0we&fullscreen=1&pwm=true&startIndex=0&previous_page=true

2007-2013 konjonktürü sonrası 2014 CB seçimlerinin 2 yöntem açısından analizi
11. CB adayı A.GÜL’ün seçim süreci öncesi ve esnasındaki tartışma ve gerginlikleri, “Cumhuriyet mitingleri”ni anımsayalım. Ardından, ERDOĞAN-GÜL sürtüşmesi sırasında, daha önce muhalefet tarafından “istenmeyen adam” ilân edilen GÜL’ün denge unsuru olarak görüldüğünü de ekleyelim.
AKP grubu veya TBMM’deki 20 üyesi GÜL’ü 12. CB adaylığı için göstermediği takdirde, -GÜL’ün kendisi de re’sen aday olamayacağına göre- ERDOĞAN karşısına GÜL’ü yeniden çıkarma işlevi, kaderin garip bir cilvesi olarak muhalefet partilerine kalabilir. Bunun da çok güçlü bir olasılık olmadığı düşünülürse, mevcut CB GÜL’ü bir sürprizin beklediği tahmin edilebilir.
Zira, Anayasa ve Yasa’da, 20 TBMM üyesi ve % 10’u aşan siyasal partilere yetki tanınırken, ilki açısından “mevcut TBMM”ye, ikincisi açısından “en son yapılan milletvekili genel seçimleri”ne işaret edilir.
Bu bağlamda, TBMM ve CB seçimleri arasında bir bağ olduğu açıktır. Dolayısıyla, olası seçim tarihlerini anımsamakta yarar var: TBMM genel seçimleri -mevcut TBMM erken seçim kararı alınmadığı takdirde, 2015’te; 12. CB seçimleri ise -mevcut CB istifa vb. nedenlerle makamını boşaltmadığı takdirde- 2014’te yapılacaktır. Sonuç olarak, CB seçimlerinin yeni TBMM seçimlerinden önce yapılması, en güçlü olasılık.
Bu durumda, şu soru karşımıza çıkar: 12 CB seçimlerinde, CB adayı önerme bakımından dengeler nasıl şekillenebilir? Soruyu, her iki alternatif yöntem açısından ayrı ayrı yanıtlayalım:
·         % 10’u aşan partilerce aday gösterilme: 2011 seçimleri sonucu TBMM’ye giren parti sayısı, 3: AKP, CHP, MHP. Seçimlerdeki baraj oranı (Milletvekili Seçimi Kanunu-MSK, md. 33/1) ve CB Seçimlerinde CB adayı önermede baraj oranı (CSK, md. (md. 7/2, c. 1) aynı: % 10. Dolayısıyla, tek başına aday önerme yetkisine yalnızca bu 3 parti sahip. TBMM’de grubu bulunan diğer parti BDP ise, bağımsız adaylıklar yoluyla grup kurabildiği için, ancak diğer partilerle (TBMM dışından da olabilir) birlikte ortak aday önerebilir veya 2. yolu kullanabilir (20 üye ile önerme). BDP’nin TBMM dışından partilerle ortak aday önerebileceği bir an için kabul edilse dahi, % 6.6’lık oy dilimini diğer partilerle % 10’a tamamlayamayacaktır. Diğer partilerden BDP’ye geçiş, örneğin olağan dışı bir gelişme sonucu üye sayısı itibariyle anamuhalefet konumuna yükselse dahi, son seçimlerdeki baraj esas alındığı için, bu yolu kullanması mümkün olmaz. Bu durumda geriye, TBMM’deki 3 partiden birinin adayını ortak göstermek veya 2. yöntemi kullanmak kalır. Her partinin, yalnızca bir CB adayını tercih edebileceği de unutulmamalı.
·         20 TBMM üyesince aday gösterilme: 2007 öncesindeki 110 TBMM üyesine karşılık, 2007 değişikliği ile 20 üyenin CB adayı göstermek için yeterli olduğunu yineleyelim. Bu takdirde, TBMM üyelerince önerilebilecek CB adayı sayısı artacaktır: Daha önce en fazla 5 iken (550/110); mevcut kurallara göre, en fazla 27 aday çıkabilir (550/20), geri kalan üyeler ise 20 üyeyi tamamlayamaz. Her TBMM üyesinin, yalnızca bir CB adayını tercih edebileceği de unutulmamalı. Bir diğer önemli etken, mevcut TBMM kompozisyonunda partilerin ağırlığıdır. Aralık 2013 itibariyle, TBMM’nin mevcut 548 üyesinin genel dağılımı şu şekildedir: AKP: 327, CHP: 134, MHP: 52, BDP: 26, Bağımsız: 5, son olarak kurulan HDP: 4. Dolayısıyla, BDP söz konusu sandalyeleri koruduğu takdirde, 20 üyesi ile aday gösterebilir. Ancak, partiler arası ortak aday gösterme ve diğer partilerin veya TBMM üyelerini aday gösterme işlemlerine katılım ve geçişler açısından bir engel bulunmamaktadır. Ayrıca, her partinin ve her TBMM üyesinin yalnızca bir CB adayını tercih edebileceği birlikte dikkate alındığında, partiler aracılığıyla aday gösterme durumunda, ilgili partinin üyelerinin 20 milletvekili ile bir araya gelerek başka bir aday göstermesi de mümkündür. Zira, 1. yöntemde belirleyici olan, TBMM üyelerinin değil, partilerin iradesidir. Son olarak, gerek bağımsızların ve gerekse son kurulan Parti’nin, şu an itibariyle sırasıyla 5 ve 4’er üyeleri bulunduğundan, ne parti, ne de milletvekilleri yoluyla aday gösteremeyeceği eklenmelidir. Ancak, aday gösterme dönemine dek milletvekilleri sayısındaki artış 20’yi bulduğu takdirde, Anayasa ve Yasa uyarınca bu yetkiyi kullanabileceklerdir.

Diğer bireyler aday olabilir mi?: Aşamalı olarak irdeleyelim:
·         Her birey, CB adayı olabilir mi?: Hayır. Genel olarak, CB adaylığının tüm bireyler değil, yalnızca yurttaşlar için tanınması söz konusudur.
·         Her yurttaş, CB adayı olabilir mi?: Hayır. Genel olarak, CB adaylığı için, parlamenter olma koşullarından daha zor ön koşullar (Any. md. 76 deyimi ile “seçilebilme yeterliliği”) geçerlidir.
·         Her yurttaş, bizzat CB adayı olabilir mi?: Hayır. Genel olarak, parlamenter olmak için bizzat ve başka bir izin/önerilme koşulu geçerli iken, hemen hemen her ülkede CB adaylığı kişisel irade ve belli iradeler tarafından önerilme ve muvafakat koşullarının gerçekleşmesine bağlanmıştır.
Yukarıdaki 3 soruya verilen “hayır” yanıtı, 1982 Anayasası açısından aynen geçerlidir. CB seçimi için, belirli sayıda milletvekili veya siyasal parti tarafından aday gösterilme zorunluluğunun, demokratik ilkelerle bağdaşmayacağı savunulmaktadır.
Genel olarak bakıldığında, “aday olma hakkı”, “seçilme hakkı”nın önemli bir parçasıdır. Ancak, Any. md. 76/1 ve 2 uyarınca koşulları sağlayan her yurttaşın aday olabilmesi, yalnızca TBMM üyeliği için güvence teşkil eder: “Yirmibeş yaşını dolduran her Türk milletvekili seçilebilir”.
Örneğin bir milletvekili, tek başına kendi isteği ve iradesi ile aday olamaz. Aynı husus, tutuklu milletvekilleri, TBMM üyesi olmayan diğer kişiler, hatta mevcut CB, kısacası herkes için geçerlidir.
2014'ÜN SATRANÇ TAHTASI
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri için ilk analizimiz, yayımlanmıştır. Çalışmanın bazı kısımlarını paylaşıyoruz. Sağ tarafta raftaki kitaba tıklanarak, tam sayfa okunabilir. → 


Ya da, doğrudan şu linke tıklayınız: http://files.flipsnack.net/iframehtml5/embed.html?hash=ft30r0we&fullscreen=1&pwm=true&startIndex=0&previous_page=true

Sonraki çalışmamız, Cumhurbaşkanı Seçimi Yasası'a ilişkin AYM kararının analizine özgülenmiş olup, aynı derginin 5. sayısında yayımlanacaktır.
Sevgili öğrenci arkadaşlar;

Tamamladığımız dönem içinde ödev konusu alan arkadaşlarımızın metinleri, kendilerinin de izni ile, blogda yayınlanmıştır. Bkz.  http://anayasahukukuodevleri-3.blogspot.com Öncelikle, emeklerinden dolayı kendilerine teşekkür ediyorum. Açılan sayfada ödevleri, tam sayfa okunabilecek şekilde bulacaksınız. İlk kitaplıkta (Flipsnack) herhangi bir problem yaşanması halinde, alt raflardaki diğer kitaplığı (Calaméo) deneyiniz. 

İzleyen dönemde, kişisel çalışmalara devam edilebilir. Bunun yanı sıra, sizlerin grup çalışmalarına katılma olanağı da söz konusu olacaktır. Grup çalışmalarından kastın anlaşılması açısından örnek oluşturması için, 2011-2012 akademik yılı 2. döneminde hazırlanan ve derslerde oldukça yararlı ve keyifli tartışmalar yaratan ödevleri de, -bu vesile ile gecikme için özür dileyerek- ancak ekleyebilmiş bulunuyorum. http://anayasahukukuodevleri-2.blogspot.com

Yıllara ve dönemlere göre tüm ödevleri görsel kitaplık formatında inceleyebilmek için, blog ana sayfamızda (http://a-sezer.blogspot.com) “Öğrenci Ödevleri” sekmesini tıklamanız yeterlidir.

Yeni dönemde, tekrar görüşmek umudu ile.

İyi sınavlar, iyi tatiller…






2012 ANAYASA SÜRECİ:
YÖNTEME İLİŞKİN SORUNLAR VE ÖNERİLER
(“Yeni Anayasa Çalıştayı”nda sunulan konuşmanın metni, İstanbul Üniversitesi, 4 Şubat 2012)

Abdullah SEZER
Öncelikle, etkinliği organize edenlere, katılımcılara ve siz salondaki dinleyicilere teşekkür etmek isterim.
Şubat 2012 itibariyle gelinen noktada; yeni anayasa hedefinde, yöntem konusu ikinci plana itilmiş bulunuyor. Peki, şimdiye dek ne yapıldı? TBMM Başkanı inisiyatifinde anayasa hukuku profesörleri ve basın mensupları ile toplantılar yapıldı, anayasa taslağını yazacak komisyon oluşturuldu, çalışma esasları belirlendi, takvim yardımıyla yol haritası çizildi ve hatta alt komisyonlar aracılığıyla sivil toplum örgütleri ile resmî temaslara hız verildi.
Derneğimiz, yöntem konusundaki tercihini kamuoyu ile paylaşmanın ötesinde, mevcut tercihin değerlendirilmesine de ihtiyaç olduğu görüşünü taşımaktadır. Söz konusu eksende, Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği”nde beliren genel kanıyı, sizlerle üç ana başlık altında paylaşmaya çalışacağım: Ön saptamalar, yöntem analizi, eleştiri ve öneriler.

A. ÖN SAPTAMALAR
Ön saptama 1: Anayasa konusundaki “yeni”lik tartışmalarına paralel olarak, yöntem de yeni olmalıdır. Yöntem ve içerik, birbiriyle ilişkili ve birbirini besleyen iki farklı boyuttur. Biçimsel meşruiyet, içeriğin meşruiyetini de destekler.
Ön saptama 2: Şimdiye dek Osmanlı-Türkiye anayasa hukuku tarihinde, demokratik ve katılımcı yöntemle anayasa yapımına elverişli olağan döneme pek tanık olunamadı. Sahip olunan mevcut şans ise, katılımcılıktan uzak bir tercih yapılarak heba edilmiş görünüyor.
Ön saptama 3: Türkiye, olağanüstü ortam ve koşulları geride bırakmıştır. Bu, 1982 Anayasası’nın olağanüstü koşullara ilişkin maddelerinde yapılan değişikliklerle de kanıtlanmıştır. Şu halde, yeni bir anayasa için, yeni bir yöntem gerekirdi: darbeyi, politik krizi, kaosu, iç savaşı, e-muhtırayı, olağanüstü koşulları beklemeksizin; soğukkanlı bir biçimde, uzun vadeye yayarak, katılarak, sindirerek, tartışarak, uzlaşarak...

B. ÖNERİLEN YÖNTEMLER VE DERNEĞİMİZİN GÖRÜŞÜ
Yöntem konusundaki öneriler, temelde iki görüş etrafında birleşti. Ağırlıkla savunulan görüş, mevcut meclisin yetkilendirilmesi yönünde iken, Derneğimizde beliren görüş, ayrı bir meclisin kurulmasıdır. Tercih ettiğimiz yöntem, aynı zamanda olağan meclisin yetkilendirilmesine nazaran birçok açığı kapatmaya da aday bir yöntemdi:
- % 10 barajlı seçim sisteminden kaynaklı temsil açığı ve demokratik meşruiyet sorunu aşılabilirdi.
- Toplumun tüm katmanlarından oluşacak bir organ, geniş tabanlı ve katılımcı anayasa yapımına daha elverişli bir tartışma-müzakere ortamı sağlayabilirdi.
- Nüfusun yarısını oluşturan kadınlar için kota konularak, cinsiyet eşitliği açısından adalet sağlanabilirdi (Mevcut uzlaşma komisyonundaki 12 üyeden sadece birinin kadın olması, TBMM’deki tabloyu dahi aratmaktadır).
- Değişmez hükümler ve türev kurucu iktidar yetkisinin sınırları sorunsalı daha kolay çözülebilirdi.
- Olağan mecliste beliren günlük/kısır siyasal çekişmelerin anayasa yapım sürecine yansıması ve sürecin kesintiye uğraması önlenebilirdi.
- Asıl işlevi yasa yapmak ve hükümeti denetlemek olan olağan meclisin aksine, yalnızca bu konuya odaklanmış bir organ, tam zamanlı ve verimli çalışabilirdi.
- Sonuç olarak, bu tür bir tercih; anayasal vatandaşğın temellenmesine katkı sağlayabilir, siyasal rejimin temel ilkeleri üzerinde oydaşma oluşturma fırsatını yaratır, sosyalleşme ve siyasal kültüre etkisi olumlu olur; toplumsal güç dengeleri hesaba katılan, uzlaşma ilkelerine ve demokratik usullere özen gösterilen, uzun soluklu bir çalışma ürünü anayasa, uzun ömürlü olur (idi)...

C. TERCİH EDİLEN YÖNTEME ELEŞTİRİLER VE YAPICI ÖNERİLER
Yeni anayasa taslağını kurulu (olağan) meclisin hazırlaması benimsendi. Ancak, bu tercihin kapsamı, 12 kişilik bir komisyonun taslak yazması biçiminde daraltıldı.
İlgili komisyon açısından yetki ve usûlü olağan ve demokratik anayasa yapımının başlıca unsurları açısından ayrı ayrı değerlendirmekte yarar var.

1) YETKİ: “TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu”
- Yetkilendirme, bir anayasa değişikliği ile yapılmadığı için, ilerleyen süreçte birçok hukuksal sorunun doğması mümkün. Oysa, Anayasa md. 175’e bir geçiş fıkrası eklenerek, hukuksal bağ kurulabilirdi. TBMM ve AUK arasındaki bu kopukluk açıklanırken, “yeni anayasa” olgusu ve bu bağlamda “hukuk boşluğu” kavramına sığınılmakta. Ancak, pekâlâ bu tür geçiş hükmü ile de boşluk yaratılması ve bu boşluğun doldurulması konusunda AUK yetkilendirilebilirdi. Bu tercih, asıl nedenin, TBMM üyelerinin özgür iradesine güvenilmemesi olasılığını akla getirmiyor değil. Öte yandan, yapılacak anayasada daha baştan bir önlem alarak, total revizyon için ayrı bir hüküm konulması da önerilir.
- AUK, sivil toplum katmanlarından herhangi bir unsura yer vermemektedir. Siyasal toplum mensupları açısından bakıldığında ise, AUK’nın, tüm siyasal yelpazelerden değil, yalnızca TBMM’de grubu bulunan 4 siyasal partiden 3’er üye ve TBMM Başkanı’ndan oluşması, oldukça dar bir kapsamı yansıtır. Kaldı ki, sadece milletvekillerinden oluşan organın, “genel iradenin yanılmazlığı” ve egemenliği sadece seçilenlere indirgeyici anlayış karşısında, kırılma eksenlerinden biri olan yasama-yürütme dengesi bağlamında nasıl bir fren-denge mekanizması kuracağı tartışma götürür.
- Uzlaşma komisyonları, bir yandan, sürekli komisyonlardan biri olan Anayasa Komisyonu’nun varlığı; öte yandan, Anayasa ve İçtüzük’te normatif hüküm yokluğuna karşın, esasen anayasa değişiklikleri konusunda işlev görmekte idi. Bu tür bir komisyon kurularak, yeni anayasa taslağını yazma yetkisi ile donatılması, eleştiri konusudur.

2) USÛL: “TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun Çalışma Esasları”
TBMM web sitesinde yayınlanan esaslar, katılımcı anayasa yapımı açısından değerlendirilebilir:

a) Sürece dışarıdan katılım ve katkıda bulunma kanallarının açıklığı
İlkin, ifade edildiği üzere, komisyon, temsil bakımından dar ve kısır bir yapıyı yansıtmaktadır. Toplumun rolü ise, ikinci plana atılmaktadır: “Toplumun bütün katmanlarının Anayasa Uzlaşma Komisyonunun anayasa yapım sürecine katılımı sağlanır” (md. 12).
Süreçte, başlıca 5 kaynaktan gelen veri ve önerilerin değerlendirilmesi söz konusu: siyasal partilerin önerileri, sivil toplum ve akademik kaynaklı öneriler, kişisel öneriler, hükümet kaynaklı öneri (Prof. Özbudun ve ekibinin hazırladığı taslak), halktan alınan öneriler. Özellikle son hususta, TBMM’ye elektronik ortamda ulaşan bireylerin kimlik no.larının alınması, çekince yaratabilir.

b) Tartışma, müzakere-uzlaşma
Üç farklı boyutuyla analiz edilebilir:

aa) Toplantı yeter sayısı açısından: “Komisyon en az üç siyasi partinin birer üyesinin katılımı ile toplanır” (md. 5). Mevcut Anayasa’daki yasa yapımında öngörülen oranın dahi (üye tamsayısının ¼’üne) altında kalan bu sayının yetersizliği savunulabilir. Öte yandan, bir partinin katılmaması ve fire vermesine açık kapı bırakılması da, md. 6’da vurgulanan “görüşbirliği”ni zayıflatıcı niteliktedir.
Sonuç olarak, yalnızca üç kişinin, 74 milyon yurttaş adına, anayasanın o güne ilişkin gündemindeki kısmın metnini kaleme alabilme olanağı ve fakat bu metnin daha sonra değiştirilmesinin güçleştirici bir usule bağlanmış olması eleştiri konusu. Buna karşılık, kararın ancak bütün partilerin mutabakatı ile alınabildiği dikkate alınarak, bu sayının yeterli olduğu da savunulabilir.

bb) Karar yeter sayısı açısından: “Komisyon, Komisyonu oluşturan bütün siyasi partilerin mutabakatı (görüşbirliği) ile karar alır” (md. 6). İlgili hüküm, anayasanın olağan meclis tarafından yapılmasını savunan görüş sahiplerince dahi eleştirilse de, çoğulculuğu ve uzlaşmayı teşvik edici bir unsur olarak görülebilir. Anayasa değişikliği değil, yeni bir anayasa yapımına soyunulduğuna göre, tam bir uzlaşmanın aranması tutarlıdır. En az üç toplantıya mazeretsiz katılmayan siyasi partinin Komisyondan çekilmiş sayılacağını hükme bağlayan md. 15 de, benzer bir işlevi yansıtır.
Ancak, uzlaşma masasındaki aktörlerin yalnızca parlamentodaki siyasal partilerle sınırlı olduğu gerçeği, % 10 barajının ülke geleceğine etkisini bir kez daha gözler önüne sermektedir.

cc) Metin üzerinde nihaî oylama konusunda muğlâklık: Tam metni yazılan taslak üzerinde, örneğin tüm üyelerin katılımı ile nihaî bir oylamanın yapılıp yapılmayacağı hususunun yer almaması, ciddi bir eksiklik olarak değerlendirilebilir. Gerçi, md. 6 uyarınca “nihai metnin (taslak bütününün) tekemmül edip etmediği hususu” oya sunulmasına karşın, metnin bizzat kendisinin oylanması konusunda herhangi bir kayda rastlanmaz. Taslağın TBMM’de oylanacak olmasının bu eksiği kapatmayacağı, zira TBMM’de değiştirilmesi için, AUK görüşü ve bir anlamda rızasının alınması gerektiğini savunmak mümkün.

c) Şeffaflık
Bu açıdan, birkaç nokta dikkati çeker:
Kapalı kapılar ardında kotarılacak uzlaşmalara karşın, “Komisyon, saydamlığı sağlamak üzere gereken tedbirleri alır” (md. 10) hükmünün ne denli uygulanacağı ise, henüz bilinmiyor.
Diğer birçok ülkenin anayasa yapım sürecinde, müzakerelerin kamuoyuna yansıtılması için özel kanallar bile tahsis edilirken, 2011 sürecinde tam bir gizlilik benimsenmiştir. Md. 7 uyarınca; Komisyon aşamasındaki müzakerelerden üyeler dışında hiç kimse haberdar olamayacak, bazı hallerde tutanak tutulmamasına dahi karar verilebilecek, çalışmalar sona ermedikçe hiçbir tutanak kamuoyuna açıklanamayacaktır. Ayrıca, toplantılar basına kapalı olarak yapılacaktır.
Sonraki aşamada TBMM görüşmeleri yayınlansa dahi, bu noktada asıl taslağın değiştirilmesi zorlaştırıldığına göre, ilk aşamada halkın ve kamuoyunun tartışmalardan haberdar olmasını ve en azından sosyal medyada tartışmasını engellemede makul bir gerekçe veya yarar bulabilmek hayli güç.
Bu konuda orta bir yol tercih edilerek, yalnızca temel ilkeler belirlenene kadar gizliliğin korunması, tarafların popülist kaygılarla uzlaşmamaya yönelmelerini engellemesi bakımından anlamlı ve yeterli olabilirdi.

d) Sürecin önceden belirliliği ve makul yapım süresi
Çalışma esasları md 11’de, 4 aşamalı bir yol haritası belirlenmiş bulunuyor:
1) katılım, veri toplama ve değerlendirme;
2) ilkelerin belirlenmesi ve metin oluşturma;
3) metnin kamuoyuna sunulması ve kamuoyunca tartışılması;
4) kamuoyunda beliren görüşlere göre taslağın gözden geçirilerek teklif haline getirilmesi.
Yeni anayasanın hangi tarihte tamamlanacağı hususu, henüz belirli değil. Makul bir süre sınırı konulması, sürecin sürüncemede bırakılmasının önüne geçilmesi açısından önemlidir. İlerleyen süreçte gerek komisyon sürecinin 2, 3, ve 4 no.lu aşamalarını, gerekse TBMM müzakereleri ve sonraki aşamaları (eğer olursa referandum, geri-besleme, düzeltmeler, vs.) belirleme ve takvimi genişletme yetkisi de Komisyon’a tanınmaktadır.
Komisyon’a veri ulaştırma aşamasının Aralık 2011’de, verilerin tasnifi, analizi, değerlendirilmesi ve yazım sürecine hazır hale getirilme aşamasının Nisan 2012 sonunda, AUK’nin tüm çalışmalarını ise 2012 sonunda tamamlaması öngörülmüş bulunuyor. Derneğimiz, verilerin ulaştırılması için belirlenen sürenin oldukça kısa olduğu kanısını taşımaktaydı. Nitekim, süre uzatıldı.

e) Esneklik ve geri-beslemeye açıklık
“Anayasa taslak metni, gerek uzlaşma ve yasama komisyonlarında ve gerekse Genel Kurulda partilerin mutabakatı olmadıkça değiştirilemez; ekleme yapılamaz. Hazırlanan taslak metnin (teklifin) Meclis Başkanlığına verilmesinden sonra bu metin üzerinde mutabakata dayalı değişiklik yapılması halinde Anayasa Uzlaşma Komisyonunun görüşü alınır” (md. 13).
-Görüldüğü üzere, AUK’nın yetkisi, hazırladığı metni TBMM’ye iletmesi sonrasında da sürmekte olup, 550 kişi, 13 kişinin görüşünü almak durumundadır. Öte yandan, sonraki aşamalarda koşul olarak öngörülen “partilerin mutabakatı” ibaresinin anlamı da belirsizdir. Gerçi her ne kadar, komisyonlarda mutabakattan anlaşılan oy birliği ise de, TBMM aşamasındaki mutabakatın 550 üyenin tümünün olumlu oyunu gerektirip gerektirmeyeceği, gerektirecek ise nasıl sonuç elde edileceği vb. soruların yanıtları, bağlayıcı grup kararı ve parti liderlerinin gölgesinde aranmaya değer.

f) Değişen koşullara uyum
AUK, yeni anayasayı yazmanın ötesinde, “hakkında hüküm bulunmayan haller için de hukuk kuralı oluştur”ma konusunda da kendi kendini yetkilendirmiştir (md. 14). Ancak, siyasal partilerden birinin çekilmesi ya da çekilmiş sayılması durumunda süreç tıkandığı takdirde, Komisyon’un yeni anayasa sürecinin devamı veya tekrar başlatılması için alternatif bir süreç öngörmesi ve çözüm geliştirmesi mümkün değildir. Zira, bu durumda komisyon’un hukuken dağılmış sayıldığı, yine ilgili esaslarla açıkça hükme bağlanan bir husustur (md. 15).

g) Halkoyunun belirsizliği
Her fırsatta “halkın anayasa yapması”, “sivil anayasa”, “katılımcı anayasa”, “birey odaklı anayasa” vb. söylemlerin dile dolanmasının aksine, referandumun -en azından ilke olarak da olsa- kayda geçirilmemiş olması düşündürücüdür. Prof. KABOĞLU hocamdan öğrendiğim özlü saptamayı geliştirerek, demokratik-katılımcı anayasa yapımının kapsayıcı bir ilkesini şu şekilde formüle edebilirim:
“Halkla başlamak, sürece halkı katmak, halkla bitirmek”.
Bu bağlamda, gerek mevcut yöntemi belirleyenler ve gerekse söz konusu yöntemin “demokratik”liğinden en ufak kuşku duymayanların, şu sorular üzerinde düşünmesinde yarar var:
-Halktan bu konuda açık bir rıza alındı mı? Hayır. Denebilir ki, halkın zımnen rıza verdiği ve anayasa ihtiyacını paylaşğı hepimizin malûmu. Kastım bu değil; 12 kişilik heyetin Anayasa metni kaleme almasına dayanan “karikatürize” anayasa yapım yönteminin, millet iradesi veya halkın rızasına ne kadar uygun olduğu…
-Bırakınız halkı, halkın temsilcisi olan TBMM’nin oluru alındı mı? Söz konusu 12 milletvekilinin hiç değilse TBMM’ce yetkilendirmesi adına, bir geçiş hükmünün Anayasa’ya eklenmesi düşünüldü mü? Hayır.
-Halkın sürece katılımı şu anki düzeyiyle tatmin edici mi? Bu konuda yorum yapma gereği dahi duymuyor, sizlerin ve halkın takdirine bırakıyorum.
-Son tahlilde, halka - en azından- referandum yoluyla “son sözü söyleme” güvencesi verildi mi? Şu anda, hayır.

SONUÇ OLARAK:
Halkla başlanmadı, süreçte halkın rolü az, halkla bitirilmesi dahi (henüz) garanti değil.
Gerçi her ne kadar, taslağın kanunlaşma sürecinin daha sonra belirleneceği hükme bağlanmış olsa da, bu denli önemli bir konuda başlangıçta en azından ilkesel bir belirleme yapılmamış olması da, bir diğer eksiklik olarak değerlendirilebilir.
Çok teşekkür ederim.